Rüyada ağlamak, Sigmund Freud’un psikanalitik yaklaşımına göre genellikle bastırılmış duyguların ve arzuların bilinçaltında sembolik bir şekilde ifadesi olarak görülür. Freud’a göre rüyalar, kişinin uyanıkken toplumsal, ahlaki ya da kişisel sebeplerle bastırdığı dürtülerin ve arzuların ortaya çıktığı bir alan oluşturur. Rüyada ağlamak, çoğunlukla çocukluk dönemine ait çözümlenmemiş duyguların, özlem ve kaygıların dışavurumudur. Özellikle çocuklukta yaşanan anne-baba ile ilişkilerdeki eksiklikler, korunma ve ilgi ihtiyacı, bilinçdışında birikerek rüya yoluyla sembolik bir şekilde açığa çıkabilir. Freud’un geliştirdiği rüya tabiri anlayışında, ağlamak sembolü, yalnızca üzüntü ya da acı değil; aynı zamanda sevinç, rahatlama ve bazen de bastırılmış agresif dürtülerin bir göstergesi olabilir. Rüyada ağlamak, kimi zaman kişinin bilinçaltında yer eden suçluluk, pişmanlık ya da çözülmemiş çatışmaların sembolik anlatımı olarak karşımıza çıkar. Bu rüya, kişinin güncel yaşamında doğrudan ifade edemediği duyguları, rüya ortamında daha güvenli ve toplumsal baskılardan uzak bir şekilde yaşamasını sağlar. Böylece bilinçdışındaki bastırılmış arzular, rüya yoluyla kısmen de olsa tatmin edilmiş olur. Ağlamak sembolü, kültürel açıdan ise çoğu toplumda duygusal boşalmanın, arınmanın ve yeniden doğuşun bir göstergesi olarak kabul edilir. Freud’un psikanalitik teorisine göre, rüyada ağlamak bazen de fallik döneme ait çatışmaların, yani bireyin cinsel kimliğini ve rollerini keşfetme sürecinde yaşadığı ikilemlerin dışavurumu olarak da yorumlanabilir. Ayrıca, rüyada ağlamak kişinin iç dünyasında yaşadığı kaygıların ve gerilimlerin, sembolik olarak kendini göstermesidir. Bu açıdan bakıldığında, rüya tabiri yalnızca bireysel bilinçaltının değil, aynı zamanda toplumsal normların ve kültürel değerlerin de bir yansımasıdır. Rüyada ağlamak, psikanalitik açıdan ele alındığında, bireyin bastırılmış duygularını, arzularını ve çocukluk dönemiyle bağlantılı çatışmalarını anlamak için önemli bir ipucu sunar. Freud’un rüya tabiri sistemi, bu tür sembollerin yüzeyde görünen anlamlarının ötesinde, çok katmanlı ve derin psikolojik süreçlerin izini sürmeye olanak tanır. Böylelikle rüyada ağlamak, yalnızca bir duygu ifadesi değil, kişinin bilinçaltındaki karmaşık dinamiklerin sembolik çözümlemesi olarak değerlendirilir.