Rüyada eve hırsız girmesi, Freud’un psikanalitik kuramına göre bastırılmış arzuların ve bilinçaltı çatışmaların sembolik bir göstergesi olarak ele alınır. Ev, genellikle bireyin kendisini, içsel dünyasını ve mahrem sınırlarını temsil eder. Bir hırsızın eve girmesi ise, kişinin bilinçaltında sakladığı, bastırdığı düşünce ve duyguların ya da dışarıdan gelen tehditlerin benliğe sızma korkusunun bir ifadesidir. Bu rüya, çoğu zaman çocukluk döneminden itibaren gelişen güvenlik ve sahip olma duygularıyla yakından ilişkilidir. Özellikle erken çocukluk yıllarında yaşanan kıskançlık, sahiplenme veya ebeveynlerle olan çatışmalar, ilerleyen yaşlarda bu tarz sembolik rüyalara zemin hazırlar. Freud’a göre eve hırsız girmesi, aynı zamanda fallik döneme özgü sahip olma ve kaybetme korkularının bir yansımasıdır. Burada hırsız, kimi zaman yasaklı arzuları ya da toplumsal baskılar nedeniyle bastırılmış cinsel dürtüleri temsil edebilir. Bu dürtüler, kişinin bilinçdışında tehdit olarak algılanabilir ve rüya yoluyla sembolik biçimde ortaya çıkar. Bilinçaltı, bu tarz bir saldırıyı simgelerken, aslında kişinin kendisinden gizlediği ya da topluma açıklamaktan çekindiği yönleriyle yüzleşme ihtiyacını da dışavurur. Kültürel açıdan bakıldığında, rüyada eve hırsız girmesi toplumun mal, mülk ve özel yaşam üzerindeki koruma refleksini de sembolize eder. Her kültürde ev, huzurun ve güvenliğin simgesi olduğundan, bu alanın ihlal edilmesi bilinçaltında büyük bir endişeyi tetikler. Freud’un bakış açısından ise, bu endişe gerçek yaşamda karşılaşılan tehditlerin yanı sıra, bireyin kendi iç dünyasındaki yasak arzuların ve suçluluk duygularının da bir yansımasıdır. Rüyada eve hırsız girmesi, çoğunlukla kişinin kendini savunmasız hissettiği, içsel ve dışsal sınırlarının tehdit altında olduğunu düşündüğü dönemlerde ortaya çıkar. Bu rüya, agresif dürtülerin de bir dışavurumu olabilir. Hırsız figürü, bastırılmış öfke, kıskançlık ya da rekabet duygularını temsil edebilir ve kişinin bu duygularını ifade etmekte zorlandığı durumlarda bilinçaltı tarafından sembolik olarak işlenir. Ayrıca, rüyada eve hırsız girmesi, bireyin kimlik ve mahremiyet ile ilgili kaygılarını, kontrol kaybı korkularını ve çocukluk döneminden gelen terk edilme anksiyetelerini de yansıtabilir. Böylece Freud’un psikanalitik yaklaşımında, rüyada eve hırsız girmesi, bireyin hem kişisel hem de kültürel düzeyde taşıdığı derin çatışmaların, arzuların ve korkuların sembolik bir anlatımı olarak öne çıkar.