Jung’un psikolojik arketipleriyle ilişkilendirildiğinde, gölge arketipinin güçlü bir temsilcisi olarak ortaya çıkar. Solucan, toprak altında yaşayan, gizli ve görünmeyen bir varlık olmasıyla, bireyin bilinçdışında saklı tuttuğu, yüzleşmekten kaçındığı duyguları ve bastırılmış yönlerini sembolize eder. Bu bağlamda, rüyada solucan görmek, kişinin içsel dünyasında gizlenen korkuları, utançları ya da toplumsal olarak kabul görmeyen arzuları ile yüzleşmeye başladığına işaret edebilir. Mitolojide ise solucan benzeri varlıklar, dönüşüm ve yeniden doğuşun habercisi olarak görülür; örneğin, yılan ve ejderha figürleri, yaşamın yeraltı güçleriyle temasını ve ruhun dönüşüm sürecini anlatır. Solucan sembolü, kültürel açıdan da bereket ve yenilenme temalarını taşır. Toprağın altında yaşayan solucanlar, toprağın verimliliğini sağlayarak yaşam döngüsünde önemli bir rol oynar. Bu nedenle, rüyada solucan görmek, bazen kişinin hayatında gizli kalan potansiyellerin, henüz fark etmediği içsel kaynakların ya da yenilenmeye duyulan ihtiyacın habercisi olabilir. Jung’un ana tanrıça arketipiyle eşleştirildiğinde, solucan, doğurganlığın ve sürekli dönüşümün bir simgesi haline gelir; yaşamı besleyen gizli güçleri ve toprağın anaç doğasını temsil eder. Mitolojik açıdan solucan, yeraltı dünyasıyla bağlantılıdır ve kolektif bilinçdışında ataların bilgeliğiyle, ruhsal yolculukların başlangıcıyla ilişkilendirilir. Rüyada solucan görmek, kahraman arketipiyle bağlantı kurulduğunda, bireyin kendi karanlık yönleriyle yüzleşerek dönüşüm yolculuğuna çıkma cesaretini bulduğuna işaret eder. Bu süreçte, solucan figürü, bireyi yüzeydeki gerçekliğin ötesine, bilinçdışının derinliklerine davet eden rehber bir sembol haline gelir. Böylece, rüyada solucan görmek, hem psikolojik hem de mitolojik anlamda, dönüşümün, yenilenmenin ve içsel gölgelerin aydınlatılmasının güçlü bir göstergesidir.