Jacques Lacan’ın yapısalcı psikanalitik yaklaşımına göre, rüyada askere gitmek sembolü, dilin bilinçdışındaki yapısal işleyişini anlamak için özgün bir zemin sunar. Lacan’a göre rüya, bilinçdışının dilidir; öznenin arzusu, dilsel semboller aracılığıyla dolaylı biçimde ifade bulur. Askere gitmek rüyası, toplumsal düzen, otorite ve görev bilinciyle özdeşleşen simgeler taşır. Bu tür bir rüya, öznenin toplum içindeki yerini, başkalarıyla olan ilişkisini ve bireysel arzusu ile toplumsal beklentiler arasındaki gerilimi açığa çıkarabilir. Lacan’ın ayna evresi kuramı, öznenin kimliğini başkası üzerinden kurduğunu öne sürer. Rüyada askere gitmek, kişinin kendilik imgesini, toplumsal normlar ve otorite figürleriyle yeniden yapılandırma arzusunu gösterebilir. Burada askere gitmek, yalnızca bir görev değil, aynı zamanda öznenin kendi bütünlüğünü ve aidiyetini arayışının bir yansımasıdır. Dilin sembolik düzleminde, askerlik, düzen ve disiplinle ilişkilendirilirken, bilinçdışında ise bastırılmış arzuların, toplumsal normlara uyum sağlama çabasının izleri sürülebilir. Rüyada askere gitmek aynı zamanda kültürel bağlamda, yetişkinliğe geçiş, sorumluluk üstlenme ve erkeklik gibi kavramlarla da ilişkilidir. Bu sembol, öznenin bilinçdışında toplumsal rollerle bütünleşme arzusunun ve kendini kabul ettirme ihtiyacının bir göstergesi olabilir. Lacan’a göre arzu, hiçbir zaman tam anlamıyla doyurulamaz; rüyada askere gitmek ise, öznenin daima eksik kalan bu arzusunun, sembolik düzlemde kendini gösterme biçimlerinden biridir. Bu rüya, bireyin hem kendi içsel dünyasında hem de kültürel kodlarda anlam bulma çabasını ortaya koyar. Rüyada askere gitmek, Lacan’ın psikanalitik çerçevesinde, öznenin arzusuyla olan mesafesini, kendilik algısını ve toplumla bütünleşme sürecini anlamak için zengin bir sembolik materyal sunar. Bu rüya, bilinçdışının derinliklerinde saklı olan arzunun, dil ve sembol aracılığıyla görünür hale gelmesini sağlar ve rüya görenin içsel çatışmalarını yeniden düşünmesine olanak tanır.