Jacques Lacan’ın yapısalcı psikanalitik yaklaşımıyla ele alındığında, yalnızca aile bireylerinin rüyadaki temsili olmaktan öte, bilinçdışının sembolik düzeninde önemli bir yere sahiptir. Lacan’a göre rüyalar, arzunun dolaylı bir biçimde kendini ifade ettiği bir alan sunar ve bu alan, dilin ve sembollerin karmaşık örgüsüyle örülüdür. Hala figürü, genellikle ailede anneyle özdeşleştirilen, fakat anneyle tam olarak örtüşmeyen, bir çeşit ikame veya ayna işlevi gören bir figür olarak belirir. Bu açıdan rüyada hala görmek, öznenin kimliğinin oluşumunda etkili olan ayna evresiyle yakından ilişkilendirilebilir; çocuk, kendini başkalarının gözünden tanıdığı ve benlik algısını inşa ettiği bu dönemde, ailedeki diğer kadın figürleriyle de özdeşleşme eğilimi gösterir. Rüyada hala görmek, sembolik düzende bir boşluk ya da eksiklik duygusuna işaret edebilir. Lacan’ın dilin yapısı ve bilinçdışı arasındaki ilişkiye dair vurguladığı gibi, her sembol, öznenin arzusu ve bilinçdışı çatışmalarıyla örülüdür. Hala figürü, bu çatışmaların ve öznenin tam anlamıyla ulaşamadığı, hep bir mesafe barındıran arzunun simgesel bir yansıması olarak okunabilir. Rüyada hala ile karşılaşmak, kimi zaman anneden ayrışma ya da ailedeki başka bir kadın kimliğiyle özdeşleşme arzusunu da temsil edebilir; çünkü bilinçdışı, bu tür figürleri benliğin farklı yönlerini keşfetmek için kullanır. Kültürel açıdan bakıldığında, rüyada hala görmek, aile bağlarının ve geleneksel ilişkilerin bilinçdışı düzeyde nasıl kodlandığına dair ipuçları taşır. Özellikle Türk toplumunda hala, çoğunlukla destekleyici ve koruyucu bir figür olarak algılanır; rüyalarda ise bu algı, öznenin güvenlik duygusuyla veya ailedeki rollerini sorgulamasıyla birleşebilir. Hala sembolü, geçmişle bugün arasında bir köprü kurarken, aynı zamanda bireyin kişisel tarihindeki unutulmuş ya da bastırılmış duyguları da açığa çıkarabilir. Psikolojik boyutta ise rüyada hala görmek, bireyin iç dünyasında sürmekte olan kimlik ve aidiyet arayışlarının bir tezahürü olabilir. Lacan’ın dil ve sembol analizine göre, rüyada ortaya çıkan her figür gibi hala da, öznenin kendine dair sorularına, arzularına ve eksikliklerine bir yanıt arayışı olarak değerlendirilir. Bu nedenle, rüyada hala görmek, yalnızca bir aile büyüğünün imgesi değil, aynı zamanda bilinçdışında dolaşan arzunun, kimlik parçalarının ve simgesel ilişkilerin bütünleştiği bir sahnedir.