Lacancı psikanalitik yaklaşımla ele alındığında, benliğin ve arzunun dilsel yapı içindeki yerini anlamak açısından zengin bir sembolizme sahiptir. Lacan’a göre rüyalar, bilinçdışının dilidir ve her rüya, öznenin arzusunun dolaylı bir ifadesidir. Hırsızlık, burada yalnızca toplumsal bir suç olarak değil, aynı zamanda öznenin yasaklanmış ya da bastırılmış arzularının temsili olarak karşımıza çıkar. Rüyada hırsızlık yaptığını görmek, kişinin bilinçdışında bastırdığı, sahip olamadığı ya da olmak istediği bir şeyi arzuladığını, fakat bu arzusunun toplumsal ya da ahlaki sınırlar nedeniyle doğrudan ifade edilemediğini gösterebilir. Lacan’ın ayna evresi kavramı da bu noktada önemli bir rol oynar; çocuk, benliğinin bütünlüğünü ilk defa bir yansımada keşfeder ve bu, ömür boyu devam eden bir eksiklik ve tamlık arzusunun başlangıcıdır. Rüyada hırsızlık yaptığını görmek, öznenin kendi benliğinde eksik bulduğu ya da ulaşamadığı bir unsura, dilin ve sembollerin aracılığıyla yaklaşma çabasıdır. Çünkü bilinçdışı, arzunun tam olarak tatmin edilmesine izin vermez ve her arzu başka bir arzuya yönelir. Hırsızlık burada, başkasına ait olanı alma isteğiyle, arzu nesnesinin özneyle arasındaki mesafeye işaret eder. Dil, Lacan’a göre bilinçdışının yapısını belirler ve rüyalardaki semboller, arzunun bu dildeki dolaylı ifadeleridir. Rüyada hırsızlık yaptığını görmek, çoğunlukla kişinin toplumca onaylanmayan arzularını, korkularını ya da eksiklik duygularını sembolize eder. Aynı zamanda kültürel olarak hırsızlık, suçluluk, utanç ve yakalanma korkusuyla ilişkilendirilir; bu da rüya sahibinin gerçek hayatta bastırmaya çalıştığı duyguların bir yansıması olarak okunabilir. Rüya sembolünün kültürel ve bireysel anlamları birleşerek, öznenin bilinçdışı dünyasında karmaşık bir anlam ağı oluşturur. Rüyada hırsızlık yaptığını görmek, kişinin kendisini başkasının yerine koyma, başkasının sahip olduğu bir özelliği ya da nesneyi isteme gibi arzularını da açığa çıkarabilir. Öznenin arzusunun nesnesi ile arasındaki mesafe, bu tür rüyalarda sembolik olarak öne çıkar ve rüya, öznenin kendi kimliğiyle, toplumsal kurallarla ve bilinçdışındaki yasak arzularla olan çatışmasını gösterir. Lacancı perspektife göre bu rüya, öznenin kendi arzusunun farkına varma ve bu arzuya dilsel ve sembolik yollarla yaklaşma çabasının bir ifadesidir. Rüyada hırsızlık yaptığını görmek, bilinçdışının çok katmanlı yapısını, arzunun dolaylı anlatımını ve kültürel kodların bilinçdışındaki izlerini bir araya getirerek, psikanalitik açıdan derinlikli bir yorumlanma olanağı sunar.