Lacan’ın yapısalcı psikanalitik yaklaşımıyla rüyada kar görmek, yalnızca bir doğa olayının yansıması değil, bilinçdışındaki arzu ve özne arasındaki mesafenin de incelenmesini gerektirir. Rüyada kar görmek, dışsal anlamıyla saflık, yenilenme veya bazen soğukluk ve uzaklık gibi zıt çağrışımlar taşır. Ancak Lacan’a göre rüyalar, dil gibi yapılandırılmıştır ve her sembol, bilinçdışının arzuya dair mesajlarını şifreler. Bu bağlamda kar, öznenin özlemini, temiz bir başlangıç arzusunu veya belki de bastırılmış duyguların üzerini örten bir örtüyü temsil edebilir. Karın beyazlığı, kültürel olarak masumiyet ve arınma ile ilişkilendirilse de, Lacan’ın ayna evresi kavramı burada önemli bir rol oynar. Çocuk, aynadaki yansımasını ilk kez bütünsel bir imge olarak gördüğünde kimliğinin ilk izlerini edinir; bu süreç, karın rüyada görülmesini, kişinin kendi benliğiyle kurmaya çalıştığı bütünlük ve saflık arayışına benzetilebilir. Kar sembolü, rüyada bazen gerçek arzunun üzerini gizleyen bir perde işlevi görür; arzu, özneyle arasındaki mesafeyi, tıpkı karın örtücülüğü gibi korur. Böylece rüyada kar görmek, açıkça ifade edilemeyen ya da bilinç düzeyinde kabul edilmeyen duyguların, sembolik bir dille ortaya çıkışıdır. Psikolojik açıdan bakıldığında, rüyada kar görmek çoğunlukla bir tür durgunluk ya da donma hissine de işaret edebilir. Bu, kişinin yaşantısında ilerlemek yerine mevcut durumunu korumaya çalıştığı veya duygularını bastırdığı bir döneme denk gelebilir. Bilinçdışında, kar sembolüyle özdeşleşen bu duygu, öznenin arzularıyla yüzleşmekten kaçındığı anlara işaret edebilir. Kültürel olarak ise, kar genellikle yeni başlangıçların ya da zor zamanların atlatılmasının simgesi olarak görülür; bu da rüyada kar görmek deneyiminin hem bireysel hem toplumsal düzeyde çok katmanlı anlamlar taşımasına neden olur. Rüyada kar görmek, Lacan’ın dilin bilinçdışındaki yapısına vurgu yapan yaklaşımıyla değerlendirildiğinde, yalnızca bir görsel imge değil, arzunun anlatılamayan, sembolik düzeye itilmiş taraflarını da açığa çıkarır. Kişi, bu rüya aracılığıyla kendi iç dünyasındaki boşlukları, örtülü arzuları ve kimliğine dair çatışmaları simgesel bir düzlemde deneyimler. Karın beyazlığı ve sessizliği, hem arınma ihtiyacının hem de ifade edilmemiş duyguların sessizliğinin sembolüne dönüşebilir. Rüyada kar görmek, böylece hem psikolojik çözümlemede hem de kültürel anlamlandırmada, öznenin kendisiyle ve başkalarıyla kurduğu ilişkinin şifreli bir ifadesi halini alır.