Rüya içinde rüya görmek, İbn Arabî’nin vahdet‑i vücûd felsefesinde, varlığın çoklu katmanlarda tezahür ettiğine dair derin bir hakikatin işaretidir. Bu tür bir rüya, hakikatin bir perdeden diğerine, bir aynadan ötekine yansıması gibidir. Zira rüya içinde rüya görmek, kişinin kendi varlığının sınırlarını, benliğin ve âlemin derinliklerini sorgulamaya bir çağrıdır. Rüya, zaten batınî âlemin kapısıyken, onun içinde ikinci bir rüya görmek, varoluşun sırlarının katmanlar halinde açıldığını gösterir. Bu sembol, insanın hayatın görünen yüzünün ardında saklı olan gerçeklere ulaşma arzusunu temsil eder. Rüya içinde rüya görmek, çoğu zaman bilinçaltının derinlerinde gizlenen bir hakikate işaret eder ve bu durum, kişinin kendi iç dünyasıyla yüzleşmesini, nefsin perdelerini aralamasını sembolize eder. Burada yaşanan tecrübe, bir tür uyanışa, yeni bir idrak seviyesine geçişe vesiledir. Çünkü gerçeklik sandığımız şey dahi, başka bir gerçekliğin gölgesi olabilir. Kültürel açıdan bakıldığında, rüya içinde rüya görmek, mistik öğretilerde sıkça karşılaşılan “hakikate giden çoklu yollar” temasını taşır. Birçok gelenekte, rüya yoluyla alınan mesajların katmanlı olduğu, her bir tabakanın farklı bir anlam ihtiva ettiği kabul edilir. Psikolojik düzlemde ise, rüya içinde rüya görmek, kişinin kendi bilinçaltına bir kapı daha açtığını, bastırılmış duyguların ya da henüz fark edilemeyen arzuların gün yüzüne çıkmak istediğini gösterebilir. İbn Arabî’nin bakışında, rüya içinde rüya görmek, kişinin Allah’ın isim ve sıfatlarının farklı mertebelerde zuhurunu idrak etmesine bir davettir. Burada, gerçeklik ile hayalin arasındaki sınırın ne kadar geçirgen olduğu, varlığın sırlarının ne denli derinde saklandığı hatırlatılır. Böyle bir rüya, bazen “uyanmanın da uyanışı” anlamına gelir; insanın kendi hakikatine bir adım daha yaklaşmasına vesile olur. Rüya içinde rüya görmek, nihai uyanışa kadar devam eden bir iç yolculuğun, ruhun Hakk’a olan özleminin bir tercümesidir.